26 Ocak 2014 Pazar

Topkapı'nın En Kıymetli Hazinesiyle 3 Dakika

kaynak: http://www.totalwar-turkiye.com/tarih/page/2

İnsanoğlu büyürken birilerini örnek almak zorundadır. Bunu her insan yapar. Napolyon ve Kanuni’nin Büyük İskender’i, Hitler’in IV. Friedrich Wilhelm’i örnek aldığı söylenir. Bizim toplumumuzda da Atatürk, Fatih Sultan Mehmet, Mevlana, Yunus Emre, Yavuz Sultan Selim, Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi üstün kişiler yeni yetişen gençler tarafından örnek alınmışlardır.
Günümüzde tarihçi olmak isteyen vehayut tarihle ilgilenen herkesin takdir ettiği ve örnek aldığı bir kişidir İlber Ortaylı. Kendisi hakkında kısa biyografiyi Osmanlı Sarayında Hayat isimli kitaptan değişiklik yapmadan paylaşıyorum. “1947 yılında doğan İlber Ortaylı; ilk ve orta öğrenimini İstanbul ve Ankara’da tamamladı. 1965’te Ankara Atatürk Lisesi’nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (1969) ile Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi. Viyana Üniversitesi’nde Slavastik ve Orientalistik okudu. Chicago Üniversitesi’nde yüksek lisans çalışmasını Prof. Halil İnalcık ile yaptı. “Tanzimat Sonrası Mahalli İdareler” ile doktor, 1979’da “Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu” çalışmasıyla da doçent oldu. 1983’te istifa etti. Viyana, Bakü, Moskova, Paris ve Kudüs Üniversitelerinde misafir öğretim üyeliğiyle birlikte seminerler ve konferanslar verdi.” Günümüzde Topkapı Sarayı Müze Müdürlüğü’nü sürdürmektedir. İlber Hocamız ile ilgili daha fazla bilgiyi ve röportajları internette bulmak mümkündür.
Bu zat-ı şahaneye tarihçi olmak isteyen her genç gibi bende hayranım. Bu sebeple pek çok kez kendisine ulaşmaya gayret ettim. Günde 2 defa Saray’ı arayıp İlber Hocamız’ın sekreterinden farklı bahanelerle randevu almaya çalıştım. Tabi hocamızın meşguliyetinden dolayı çabalarım beyhude oldu.
Randevu alamıyorsak baskın basanındır diye düşünüp bir arkadaşımla beraber Kütahya’dan kalkıp İstanbul’a gittik. Zannederim hafta sonu olduğu için Hocamız Saray’da değildi. Hayallerim yine suya düştü. İstanbul’u gezip evimize döndük. Ama hâlâ umudumu yitirmemiştim.
Yaz tatili geldi. Bende tekrar İstanbul’a daha doğrusu Topkapı Sarayı Müdürlüğü’ne sefer planları başladı. Geçtiğimiz hafta Cuma-Cumartesi günleri ailecek İstanbul’daydık. Burada bizim aile seyahatimizi değil yalnızca Topkapı Sarayı’nda İlber Hocamızla olan 3–4 dakikalık görüşmeyi anlatacağım zira tahmin ediyorum tarihçilerin ve tarih meraklıların ilgisini yalnız o bölüm çekecektir.
Annem, babam, 2 kardeşim Topkapı Sarayı’nı dolaşırken ben de daha önce gelmiş olmam ve elimde, hayatımda aldığım tek korsan kitap olan İlber Ortaylı’nın Osmanlı Sarayında Hayat isimli kitabı olması nedeniyle onlara rehberlik etmeye çalışıyordum. Yaklaşık 1–1.30 saatlik turdan sonra Topkapı Sarayı Müdürlüğü’nün kapısına geldik. Kapıdaki “Ziyaretçi Giremez” yazısı beni hep üzmüştür. Kapıda biraz terleyip biraz kendimi motive edip içeri girdim. Güvenlikteki Sevilay Abla beni durdurdu. İlber Hocayla görüşmek istediğimi, daha önce kendisine ulaşmayı pek çok kez denediğimi ama başaramadığımı anlattım. Kendisine müteşekkirim; beni üst kata, İlber Ortaylı’nın sekreterinin yanına çıkarttı. Derdimi ona da anlattım. İlber Hocanın bir işinin olduğunu ve yarım saat sonra geleceğini söyledi. Bizde henüz dolaşmadığımız dördüncü avluyu dolaşmaya gittik.
Yarım saat sonra yeniden müdüriyetin kapısındaydık. Bu sırada aklıma İlber Hocaya imzalatacağım kitabın hayatımdaki tek korsan kitap olmasını istemediğim geldi. Ailemi müdüriyetin kapısında bırakarak ikinci avludaki müze mağazasına koştum ve “Osmanlı Sarayında Hayat” isimli kitabı aldım. Müdüriyete doğru yürürken telefonum çaldı ve annem:” İlber Hoca geldi, çabuk; koş.” dedi. Haliyle koşmaya başladım ve turistlerin ilgisini de çektim.
Müdüriyetin önünde ufak bir topluluk dağılıyordu. Hemen içeri girdim. Cam kapının ardında, sol tarafta O’nu gördüm. Göz göze geldik, tebessüm etti. Yanına yaklaştım ve “Hocaaam” diyerek elini sıktım. “Nasılsınız? İyiyiz.” Muhabbetinin ardından annem lafa girdi. “Bizim oğlan bizden çok sizi seviyor. Sizle yatıp sizle kalkıyoruz.” dedi ve İlber Hocamızın o şirin gülüşüne sebep oldu. Boğaziçi Üniversitesinde Tarih okumak istediğimden falan söz ettik. Maalesef çok işi olduğu için Hocamızı çok tutamıyorduk. Kitabımı imzalattım. Fotoğraf çekildik. En son ayrılırken istemsiz olarak arkasından: “Hocaaam, ilk önce hangi dili öğrendiniz?” diye sordum. Omzunun üstünden baktı, düşünür gibi yaptı ve “bilmem” anlamında omuzlarını kaldırarak yandan dilini çıkardı. Muazzam bilgiye sahip, saygıdeğer bir münevverin aynı zamandan tonton bir ihtiyarın çok şirin bir haliydi bu. Teşekkür ederek dışarı çıktık. İstanbul gezimize devam ettik, evimize döndük ama benim aklım el’an İlber Hocamızda. Onunla tekrar görüşmek, daha uzun süre görüşebilmek için fırsat kolluyorum.
Allah bana İlber Hocayla yeniden görüşme şerefini bahşederse ona sormak istediklerimizi forumda belirleriz. Topluluğumuzdan ve tarihe olan ilgimizden de söz etmeyi ihmal etmeyiz diye düşünmekteyim. Şimdiden Hocamıza sormak istediklerinizi bir kenara yazmaya başlarsanız iyi olur.

1 yorum:

  1. Oldukça keyifli bir yazı olmuş. Yazarın heyecanını cümlelerinde hissettim. :)

    YanıtlaSil